Kings Of Convenience - Know How

14.1.13

Belirsizlik!




NEDEN HER ŞEY HALA YOK OLUP GİTMEDİ?
Zamandan söz ettiğim sırada onun varlığını hissedemiyorum. Bir yerden söz ettiğim sırada o yer ortadan kaybolup gitmiş oluyor. Bir insandan söz ettiğim sırada o insan ölmüş oluyor. Zamandan söz ettiğim sırada akıp geçmiş oluyor. Bu durumda insanın ortadan kaybolup gittiği bir dünyadan söz edebiliriz. Zaten hiç bir şey ortadan kaybolmadığı gibi ortadan kaybolan  her şey de bir takım izler bırakır. Sorun her şeyin ortadan kaybolduğu bir yerde geriye nelerin kalmış olduğudur...J.Baudrillard

Baktıklarımız ve gördüklerimiz, hissettiklerimiz ve hissetmediklerimiz tüm bunların müthiş bileşkesi.... Her şeyin olabilme potansiyeli....Farkındalık doğar, zihin ölür... N.İ


22.12.12

Gestalt'ını değiştir..!






“bazen bir pipo sadece bir pipodur” 
Kaygılarını at kenara, hayatı sorgulama, sadece Geştalt'ını değiştir... Hayat, kimi zaman fotoğraflanan bir nesneyken kimi zamanda nesnesi olmayan bir fotoğraf karesinin kendisi olur.... N.İ


15.9.12

Son Liman...











I found my love in portofino…
Herkesin gizli bir koyu ve gizli anları vardır.  Bu anları bazen hafızamıza kazır bazen de sessizce deklanşöre dokunuruz. Son liman’dayım vizörüm aşkı arıyor bu küçük balıkçı köyünde, sahil şeridi boyunca arıyorum, kayalıklara soruyorum lakin deklanşöre her bastığımda biraz daha umutsuzlaşıyorum. Deniz durgun, bulutlar hüzünlü, yolları sessiz… 

Şarkının sözleri geliyor aklıma; 
“I found my love in portofino… non é più triste il mio cammino.”
“Aşkı portofino’da buldum, yolum artık hüzünlü değil…”

Aşkı buldular mı bilmiyorum ama yolları da bulutları da hüzünlü Son Limanın… Bir çan sesiyle irkiliyor şarkıyı mırıldanmaya ve deklanşöre basmaya devam ediyorum.

“I found my love in portofino… percé nei sogni credo ancor.”
“Aşkı Portofino’da buldum. Çünkü hala hayallere inanıyorum…”

N.İ




*Portofino "Son Liman" anlamına gelmektedir.

2.2.12

Yalnızlığın kar hali...

           









Yağan beyaz bir sükut; KAR....


Üşürsün, mutlu olursun, üzülürsün, bir çok duyguyu bir arada yaşarsın. Ama en çok da yalnızlık iner bu beyaz örtüyle. Mutlak bir yalnızlık... İstediğini yaşar, istediğini düşünürsün kimseye bir şey sormaz yürürsün öylesine....

Cahit Sıtkı Tarancı'nın da dediği gibi; Ruhum gibi pervasız yoldaşlar bulundu. Ruhum Karıştı gitti bu kar tanelerine.....

02.02.2012 günü minicik su taneleri  çok soğuk bir hava ile karşılaştılar ve sonra çok ince buz parçalarına dönüştüler ve düştükleri yere tutunmaya çalıştılar yalnızlığı kırmak adına... 


29.11.11

Kadraj ve Dekadraj { part I }



        
                               
                                          
                       
                                   

                                                                  
Bir olay tam anlamıyla fotoğrafı çekilebilecek bir şey haline gelse de olayı tanımlayacak olan şey gene ideolojidir.”  söylemini düşünüyor, Sontag’ı anımsıyor ve Bruce Gilden’i selamlıyorum. Sontag'ın dediği gibi yaşamı belgeliyor aynı zamanda reddediyorum. Her kabul ve reddedişimde  ideolojim, sancılarım ve sorguladıklarım haykırıyor içimden. O an bir turistim sadece orada ve gözüm makineleri boyunlarında karşılarına çıkan ve anımsamak istedikleri her görüntüyü kaydetme çabasında olan insanlarda. Deklanşöre sınırsızca basıyorlar hatırlamak istedikleri her anı fotoğraflara sığdırıyorlar. Sadece bakmakla yetinmeyecekleri ben oradaydım kanıtını sunacakları her şey!


Yaşamın devinimi bu olsa gerek fotoğrafı çek ve yola devam et…


Sanırım öznel bir gerçeklik eğilimindeyim. İç dünyamın derinliklerinde ki gerçekleri sorgulama çabası bu belki de… Bu yüzdendir sadece görüp,  gözüm vizör de olmaksızın deklanşöre dokunuşum…

19.1.11

VoyArist gibi...







Yaşamda tek haz bakmak ve görmektir belki de. Ya da sadece gözetlemek! Nabokov’un Göz romanındaki kahramanın söylediği gibi, “gözlemlemek, gözetlemek, izlemek, kendini ve başkalarını irdelemek”…  Başkalarını irdelemek kendimize ayna tutmak değil midir ! Öznesi ve nesnesi olduğumuz yaşam sürecinde belki de meşrulaşmış seçkin bir hazdır bakmak, izlemek; bakılan ve izlenen kılmak kendimizi. Kanıksanmış bu durum süreç içinde kamera karşısında ‘doğallığı’da beraberinde getiriyor. Kameranın varlığı karşısında, fotoğrafı çekilen kişinin davranışlarını değiştirmesi beklenir. Ancak kameranın kanıksanmasıyla, değişen (doğallaşan) davranışlar, kamera önündeki konunun da değişmesini gündeme getirmez mi. 

 Klasik dönemden beri süre gelen kadının izlenen konumundaki geleneği kırmak mı niyet. Önemsiz… E.Fıschl, bakan-bakılan ilişkisinde yalnızca kadını değil, toplumun yaşayışını da ifade etmiş ve İzleyeni, kaçamak bakış eyleminin sahibi gibi göstermemiş midir.  Kameranın özünde var olan voyerizm de (röntgencilik) bu bağlamda doğallaşmıştır. Çünkü artık kameranın arkasındaki kişiyle önündeki insan arasında bir fark kalmamıştır.
N.İ

10.1.11

İçimdeki Deniz





Kaybolmuş bir bedenin bekçisi olan ben derine daha derine daldıkça bu derinliğin hafifliği içerisinde gerçekleştiririm hayallerimi. Siyah iken aslım, renklerle fark ettimki  iki ruhun birleştiği yerde sadece tek bir hayal gerçek olur...

29.12.10

MÜSTEHCEN...

"Bedenin kıvrımlarında ruhu arıyorum.."

Çıplaklığı neden işlediğimi düşündüğümde asıl ulaşılmak istenenin bedenin kıvrımları arasında ruhun kıvrımlarını görebilme çabası olduğunu düşünüyorum. Fotoğraflarımda kadın, bedeniyle barışmakta ve özgürdür. Bedeniyle iç içedir artık ve izleyici de umurunda değildir. Gazetelerde, televizyonlarda ambalajların üzerinde, araba reklamlarında kadın bedeninin bir meta olarak kullanılması toplumsal bir yozlaşmayı ve duygu kirlenmesini beraberinde getiriyor. Benimkisi buna bir tepki. Belki de bir çeşit eylem… Çıplaklığın sanat içinde gösterilmesi hala kabul edilir bir durum değil maalesef. Oysa çıplaklık bakanın gözündedir. N.İ

24.12.10

İki Kıyı/da Bir...




Her bulut şekillenmesi tek ve biriciktir ve an an değişir sürekli. Geçicilik her şeye egemendir. Bulutun değişmesi ve dönüşmesi gibi, yaşam da sürekli değişmektedir. Yaşamın hiçbir anını sabitlemek mümkün değildir, bulutların sabitlenememesi gibi.
İnsana dair izler ve onun eseri olan her şey karışır gökyüzünde kayıp giden, akışkan bulut kümelerine. Zaman algılayışı ve kavramlara bakışım, günümüzün insanının yaşama tarzına, bütünselliğe değil parçaya odaklanmış algılama ve alımlamalarına son derece uyarlıdır…

13.11.10

GEL - GiT






Her şey ama her şey; görebildiğimiz, göremediğimiz, inandığımız, hissettiğimiz, kendi kendimize gittigimiz yollardan ibaret.Artık kendini, gerçeği arayan insan olarak gidiyoruz yollardan. Yollarımıza; rehberlerimizle, her sendelememize verdiğimiz ya da verilen cevaplarla, kah gülerek kah ağlayarak devam ediyoruz. Yollar farklı farklı evet ama gidilecek tek bir nokta var belki de. Gidilecek yeri ya da varılacak noktayı, ben ancak kendi algılayış ve bilinç seviyeme göre adlandırabilir ya da hatta adlandıramam bile...