Kings Of Convenience - Know How

29.11.11

Kadraj ve Dekadraj { part I }



        
                               
                                          
                       
                                   

                                                                  
Bir olay tam anlamıyla fotoğrafı çekilebilecek bir şey haline gelse de olayı tanımlayacak olan şey gene ideolojidir.”  söylemini düşünüyor, Sontag’ı anımsıyor ve Bruce Gilden’i selamlıyorum. Sontag'ın dediği gibi yaşamı belgeliyor aynı zamanda reddediyorum. Her kabul ve reddedişimde  ideolojim, sancılarım ve sorguladıklarım haykırıyor içimden. O an bir turistim sadece orada ve gözüm makineleri boyunlarında karşılarına çıkan ve anımsamak istedikleri her görüntüyü kaydetme çabasında olan insanlarda. Deklanşöre sınırsızca basıyorlar hatırlamak istedikleri her anı fotoğraflara sığdırıyorlar. Sadece bakmakla yetinmeyecekleri ben oradaydım kanıtını sunacakları her şey!


Yaşamın devinimi bu olsa gerek fotoğrafı çek ve yola devam et…


Sanırım öznel bir gerçeklik eğilimindeyim. İç dünyamın derinliklerinde ki gerçekleri sorgulama çabası bu belki de… Bu yüzdendir sadece görüp,  gözüm vizör de olmaksızın deklanşöre dokunuşum…

19.1.11

VoyArist gibi...







Yaşamda tek haz bakmak ve görmektir belki de. Ya da sadece gözetlemek! Nabokov’un Göz romanındaki kahramanın söylediği gibi, “gözlemlemek, gözetlemek, izlemek, kendini ve başkalarını irdelemek”…  Başkalarını irdelemek kendimize ayna tutmak değil midir ! Öznesi ve nesnesi olduğumuz yaşam sürecinde belki de meşrulaşmış seçkin bir hazdır bakmak, izlemek; bakılan ve izlenen kılmak kendimizi. Kanıksanmış bu durum süreç içinde kamera karşısında ‘doğallığı’da beraberinde getiriyor. Kameranın varlığı karşısında, fotoğrafı çekilen kişinin davranışlarını değiştirmesi beklenir. Ancak kameranın kanıksanmasıyla, değişen (doğallaşan) davranışlar, kamera önündeki konunun da değişmesini gündeme getirmez mi. 

 Klasik dönemden beri süre gelen kadının izlenen konumundaki geleneği kırmak mı niyet. Önemsiz… E.Fıschl, bakan-bakılan ilişkisinde yalnızca kadını değil, toplumun yaşayışını da ifade etmiş ve İzleyeni, kaçamak bakış eyleminin sahibi gibi göstermemiş midir.  Kameranın özünde var olan voyerizm de (röntgencilik) bu bağlamda doğallaşmıştır. Çünkü artık kameranın arkasındaki kişiyle önündeki insan arasında bir fark kalmamıştır.
N.İ

10.1.11

İçimdeki Deniz





Kaybolmuş bir bedenin bekçisi olan ben derine daha derine daldıkça bu derinliğin hafifliği içerisinde gerçekleştiririm hayallerimi. Siyah iken aslım, renklerle fark ettimki  iki ruhun birleştiği yerde sadece tek bir hayal gerçek olur...